Enflasyonun küresel yansımaları

Enflasyonun küresel yansımaları dünya genelinde ekonomi politikalarını sarsıyor; işletmeler, tüketiciler ve hükümetler belirsizlik ve manipülasyon arasında yön arıyor. Artık enflasyon sadece bir ekonomik gösterge değil, dünya çapında uygulanan bir manipülasyon aracı. Her ülke, kendi politik hatalarının üzerini örtmek için bu sisli perdeyi kullanıyor. “Tüm dünyada enflasyon var” cümlesi, halklara sakinleştirici niyetine sunulurken, arka planda temel ihtiyaçlar lüks sınıfına terfi ediyor. Market raflarında peynirin gramajı düşerken, ambalajlar büyüyor. Paranın değeri değil, göz boyaması artıyor.

Enflasyonun küresel yansımaları

Pandemi sonrası oluşan arz-talep dengesizlikleri, enerji krizleri ve savaşlar elbette bu süreci tetikledi. Ancak bu durum, iktidarların para politikalarını kontrolsüz biçimde gevşetmesini, kamu harcamalarını fütursuzca arttırmasını meşrulaştırmıyor. Merkez bankaları, para basmakla hayatı ucuzlatamayacağını bilmiyor olamaz. Bilseler de uyguluyorlar — çünkü bu, kısa vadede “çare” gibi görünüyor. Uzun vadede ise işletmelerin, tüketicilerin ve yatırımcıların sırtına koca bir yüktür bu: belirsizlik.

Kur dalgalanmaları, faiz-karar çelişkileri ve enflasyonla mücadeledeki siyasi niyetsizlik, özellikle gelişmekte olan ülkelerde reel ekonomiyi adeta çürütüyor. Yatırımcılar önünü göremediği için beklemeye geçiyor; işletmeler sabit maliyetlerini öngöremediği için frene basıyor. Bu süreçte en fazla zarar görenler ise küçük ve orta ölçekli işletmeler oluyor. Büyük sermaye, enflasyonu fırsata çevirirken; KOBİ’ler zamlarla, borçlarla, rekabet baskısıyla eziliyor.

Enflasyon, sadece ekonomik değil, sosyal bir travmaya da dönüşüyor. İnsanlar geleceğe dair umutlarını kaybettikçe, tüketim alışkanlıkları değişiyor, tasarruf bilinci yerini günü kurtarma refleksine bırakıyor. Bu da sadece bireylerin değil, toplumun zihinsel sağlığını da etkiliyor. Her sabah değişen fiyat etiketleri, bir ülkenin ruh hâlini tanımlayan sembollere dönüşüyor.

Ve biz tüm bunlara “normalleşme süreci” adını veriyoruz. Oysa bu bir ekonomik arınma değil; birikmiş hataların, bilinçli yönelimlerin ve politik körlüğün doğal sonucu.

Enflasyon artık bir istatistik değil, global bir illüzyon. Ve belki de asıl tehlike, insanların buna alışması.
Çünkü alışmak, sorgulamamayı beraberinde getirir. Fiyatların her gün değiştiği bir düzende insanlar zamanla bu dengesizliğe karşı duyarsızlaşır; ekonomik bozulma sıradanlaşır, sistematik adaletsizlik normalleşir. Bu da yalnızca satın alma gücünü değil, toplumsal hafızayı da siler. O noktada enflasyon, sadece cüzdanları değil, zihinleri de kemiren görünmez bir yönetime dönüşür.