Güvendiğin Firma Battıysa: Ticarette İflas Riski ve Zincirleme Yıkım Tehlikesi
Ticarette iflas riski ve zincirleme yıkım tehlikesi, her işletmenin en derin korkularından biridir. Yıllarca çalıştığın, vadeni geciktirmeyen, kahvelerini birlikte yudumladığın o büyük firma bir sabah haber bültenine iflas haberiyle düşerse… işte o an sadece onların değil, senin de dengen sarsılır. Çünkü ticarette iflas, yalnızca bir işletmenin kapanması değil, bir ekosistemin çatlamasıdır.
İşletmelerin en büyük korkusu çoğu zaman ekonomik krizler değil; alışveriş yaptıkları büyük firmaların aniden iflas etmesidir. Hele ki bu firmalarla olan ticaret uzun vadeye yayılmış, tahsilat sistemi güvene dayalı inşa edilmişse, ortaya çıkan boşluk zincirleme bir etki yaratır. Alacağını tahsil edemeyen firmalar, kendi borçlarını ödeyemez hale gelir. Ve böylece domino etkisi başlar. Bir kişinin düşmesi, birçok kişinin sendelemesine neden olur. Ticarette duvar yıkılmaz; taşı çekilince çöker.
Peki bu durum neden bu kadar sık yaşanıyor?
Çünkü iş dünyası, çoğu zaman görünmeyen riskleri görmezden gelmeye programlıdır. Kar marjına odaklanırken ödeme kapasitesini, işlem hacmine bakarken bilanço sağlığını göz ardı eder. Büyük firma demek, sağlam firma demek değildir. Göz alıcı cirolar, kimi zaman içi boş borç dehlizlerinin yaldızlı kapaklarıdır. Ve o kapak bir kez açıldığında, ardındaki çöküş çok hızlı ve çok gürültülü olur.
İşletmelerin Çoğu Bu 5 Riski Göz Ardı Ediyor:
Modern ticaret dünyasında kararlar genellikle büyüme rakamları, satış grafikleri ve pazar payı üzerinden veriliyor. Oysa bu göstergeler tek başına sağlıklı bir tablo sunmaz. İşletmeler çoğu zaman, özellikle uzun süredir çalıştıkları firmaların finansal durumlarını sorgulama gereği bile duymaz. Güven alışkanlığa dönüşür, kontrol mekanizmaları gevşer. Fakat krizler genellikle en “güvenilir” görünen yapılar çöktüğünde başlar. Bu yüzden, göz ardı edilen bazı temel işaretleri erkenden fark etmek hayati önem taşır. Aşağıda, işletmelerin sıklıkla gözden kaçırdığı beş temel riski bulacaksınız:
-
Yüksek ciroya aldanmak: Büyük rakamlar her zaman sağlıklı finansal yapı anlamına gelmez. Ciro büyürken kâr eriyorsa, sorun çoktan başlamıştır.
-
Vadeli satışların aşırı yoğunluğu: Vade uzadıkça risk artar. Özellikle tek bir müşteriye bağlı yoğun vadeli satışlar işletmeyi savunmasız bırakır.
-
Finansal tabloları güncel analiz etmemek: Yıllık değil, aylık değerlendirme gereklidir. Bilançolar dinamik birer rapordur, gözden kaçan küçük açıklar büyük iflaslara yol açabilir.
-
Müşteri kredibilitesine aşırı güvenmek: “Yıllardır çalışıyoruz” demek, geleceği garanti etmez. Her firma her an değişen koşullarda zayıflayabilir.
-
Risk izleme sistemine yatırım yapmamak: Risk yönetimi hâlâ lüks olarak görülüyor. Oysa proaktif bir risk analizi, bir şirketin hayatta kalma sigortasıdır.
Bir diğer gerçek ise şudur: Ticaret savaşları, siyasi restleşmeler, faiz politikalarındaki ani değişimler, sektör bazlı krizler… bunların hepsi bir şirketin dayanıklılığını test eder. Büyük firmaların batışı genellikle dış etkenlerin tetiklediği iç zafiyetlerden kaynaklanır. Finansal denetim yetersizse, yönetim körse, kriz anında ilk devrilen onlar olur.
İşte bu nedenle işletmeler artık sadece ürün ya da hizmet kalitesine değil, karşı tarafın ticari sağlık durumuna da odaklanmak zorunda. “En çok iş yaptığımız firma” ifadesi, aynı zamanda “bizi en çok batırabilecek olan” anlamına da gelir. Bu yüzden finansal analiz, risk takibi ve alacak yönetimi, bugünün şirketleri için lüks değil, yaşamsal bir reflekstir.
Güvendiğin firma battıysa, sadece alacağını değil, sistemdeki pozisyonunu da kaybedebilirsin.
Ve asıl korkunç olan da budur: Bir başkasının kötü yönetimi yüzünden senin iyi yönetiminin cezalandırılması.