Yalnızlaştırılan Ticaret: Uluslararası Ekonomide Görünmeyen Sınırlar
Yalnızlaştırılan Ticaret; küresel ticaret her geçen gün daha fazla yalnızlaştırılıyor; gümrük politikaları, ticaret savaşları ve ekonomik milliyetçilik, işletmeleri riskli bir çıkmaza sürüklüyor. Bir zamanlar “küresel bir köy” olduğu söylenen uluslararası ticaret, artık sadece nostaljik bir anlatıdan ibaret. Giderek sertleşen gümrük tarifeleri, ithalat kotaları ve devlet destekli korumacı politikalar, ülkeleri içe kapanmaya zorluyor. Her ülke kendi pazarını koruma derdine düşerken, işletmeler için öngörülemez ve parçalı bir ekonomik iklim oluşuyor.
Gerçekler daha da çetin: Devletler sanayilerini korumak adına ithalat duvarları örüyor, ihracatı teşvik adı altında ekonomik milliyetçilik dalgasını körüklüyor. Kapitalizmin en sadık savunucuları dahi içe kapanmacı refleksler gösteriyor; en liberal görünen ekonomiler bile kendi çiftçisini, sanayicisini kollamak için başkalarının pazarlarını ateşe veriyor. Küresel serbest ticaret fikri yerini, stratejik çıkarlarla örülü görünmez duvarlara bırakıyor.
Gümrük tarifeleri, ithalat kotaları, teşvik dengesizlikleri, merkez bankalarının kur oyunları… Ticaret artık sadece mal ve hizmet değişimi değil; bir tür stratejik satranç oyunu. Her hükümet kendi halkına “yerli ve milli” sloganlarıyla seslenirken, ticaret diplomasisinin dili daha çok bir savaş bildirisi havasında. Oysa bu savaşın topu, tüfeği yok — ama kurşun gibi ağır sonuçları var. İşsizlik, fiyat artışı, yatırım düşüşü, kur dengesizlikleri, finansal belirsizlik…
Enflasyon, artık sadece gelişmekte olan ülkelerin değil, gelişmiş ülkelerin de baş ağrısı. Tüketici fiyatları dünyanın dört bir yanında tırmanıyor. Gıda ve enerji fiyatları, siyasi restleşmelerin en keskin cephesi haline geldi. Bir ülke doğalgaz vanasını kıstığında diğer ülke buğday ihracatını durduruyor. Gümrük politikaları, barikat değil, adeta gözdağı. Ve bu ortamda işletmeler, pusulasını kaybetmiş kaptanlar gibi yönsüz kalıyor.
Risk, artık sadece ekonomik değil. Politik belirsizlikler, bölgesel gerilimler, ticaret yollarındaki çatışmalar, işletmelerin önündeki asıl tehdit haline geldi. Uluslararası nakliyede bir geminin rotasını bir füze değiştiriyor. Bir tweet, dünya borsalarında milyarlarca doları silebiliyor. Bu ne serbest ticaret ne de planlı ekonomi; bu, başıboş ve saldırgan bir ekonomi modeli.
Peki ya çözüm? Belki birden fazla. Ama asıl soru şu:
Bu yalnızlaştırma bilinçli bir strateji mi? Ticaretin “birleştirici gücü” zayıflarken, ülkeler gerçekten bağımsız mı oluyor, yoksa sadece kendi gölgelerine mi sığınıyor? Küresel bir köyün ferdi olmak mı değerli, yoksa kendi iç köyüne kapanmak mı?
Zaman, sadece ekonomiyle değil; etikle, politik tutumla, stratejik zekâyla da yönetilen bir çağ.
Ve belki de asıl mesele şu: “Dünya ticaretini yalnızlaştıranlar, aslında insanlığı mı yalnızlaştırıyor?”